Bozkırkurdu, bu yads� - AlıntıSöz
Çokluk pek mutsuzdu
Bozkırkurdu, bu yadsınamaz; öte yandan başkalarını da mutsuzluğa
sürükleyebiliyordu ve bunlar onun sevdiği ve onu seven kişiler oluyordu,
çünkü Bozkırkurdu'nu sevenler onun yalnızca bir yönünü görüyordu.
Bazıları kendisine başkalarına benzemeyen, kibar, zeki bir
insan gözüyle bakıp seviyorsa da, sonradan dehşete kapılıp düş kırıklığına
uğruyorlardı, çünkü ansızın onun içinde bir kurdun yaşadığını
anlıyorlardı. Bunu da anlamaları gerekiyordu; çünkü Harry herkes
gibi bir bütün olarak sevilmek istiyor, dolayısıyla içindeki kurdu başkalarının
gözlerinden kaçırmak elinden gelmiyor ya da içinde böyle
bir kurdu barındırdığını yalanlayamıyordu. Ama öyle kimseler de
vardı ki, özellikle ondaki kurda, ondaki özgürlüğe, vahşiliğe, ele avuca
sığmazlığa, tehlikeliliğe ve güçlülüğe gönül veriyor, ne var ki vahşi,
azılı kurdun aynı zamanda bir insan olduğunu, içinin iyilik ve sevecenlik
özlemiyle dolup taştığını, üstelik Mozart'ı dinleyip şiirler okuduğunu
ve ruhunda insan idealleri yaşattığını öğrenir öğrenmez, alabildiğine
düş kırıklığına uğrayıp kendilerini yürekler acısı bir durumda
hissediyorlardı. Düş kırıklığı ve öfke herkesten çok bu kişilerde büyüktü.
Böylece Bozkırkurdu, çift kişiliğini ve bölünmüşlüğünü, düşüp
kalktığı kişilerin yazgıları içerisine de aktarıyordu.
Diğer Hermann Hesse Sözleri ve Alıntıları
- "...Sık sık anne ve babam hakkında da yine böyle düşünmüşümdür. Onlar sanır ki, ben kendi çocuklarıyım ve kendileri gibiyim. Ama her ne kadar kendilerine sevgi beslemem gerekse de, gerçekte onlara yabancı, onların anlayamayacağı biriyim. Benim başlıca önemli gördüğüm şeyi, yani ruhumu fazla önemsemez, buna verdiğim önemi gençliğime sayar, yahut benim bir kaprisim gözüyle bakarlar. Öte yandan beni sever, benim uğruma hiç bir özveriden geri kalmazlar. Bir babadan çocuğuna burnu, gözleri, hatta zekası kalıtım yoluyla geçebilir, ama ruhu asla. Her insan yeni bir ruh taşır kendisinde."
- İlk kez tadıyordum ölümü ve ölümün tadı acıydı, çünkü doğmaktı ölüm, korkunç yenilikler karşısında duyulan dehşet ve ürküntüydü.
- Sızlanıp yakınacaksın da eline ne geçecek? Her şeyin hayırlı bir yol izleyip olması gerektiği gibi olduğunu, hiçbir şeyin başka türlü olamayacağını gerçekten göremiyor musun?
- O zamanlar kendini harcamış, yaşam denilen şeye tümüyle gözlerini kapamıştı. Yaşam da buna uymuş, kendisine hiçbir istek yöneltmemişti. Bunun sonucu olarak toplumdan soyutlanmış, işi haylazlığa vurmuş, yaşamın dışında sadece bir seyirci konumunda bulunmuştu.
- İşime geldiği gibi yaşadım hep, elimin altında bol bol özgürlük ve güzellik vardı, ama ben hep yalnız kaldım.
- Bir babadan çocuğuna burnu, gözleri, hatta zekası kalıtım yoluyla geçebilir, ama ruhu asla. Her insan yeni bir ruh taşır kendisinde.
- Bilmediği şey değildi, biri kalkıp mutluluğuyla ya da erdemliliğiyle böbürlenip büyüklendi mi, bunun arkasında bir bit yeniği olurdu hep.
- Cumartesi akşamını yaptık. Bütün bir hafta canını dişine takıp çalıştıktan sonra, bu akşamın insana ne hoş geldiğini bilemezsin sen.
- Yaşam konusunda bir fikrin vardı; içinde bir inanç, bir beklenti yaşıyordu; eylemlere, acılara, özverilere hazırdın. Ama yavaş yavaş anladın ki, dünya hiç de senden eylemlerde ve özverilerde bulunmanı istemiyor; yaşam, kahraman rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir kahramanlık destanı değil, insanların yiyip içmeler, kahve yudumlamalar, örgü örmeler, iskambil oynamalar, radyo dinlemelerle yetinip hallerine şükrettikleri rahat bir orta sınıf evidir.
- "Senin ruhun bütün dünyadır,"